GİF olarak, İnternet Sitesi’nin sağlanması ve bilgi toplumu hizmetlerinin sunulması için zorunlu çerezler kullanmaktayız. GİF tarafından kullanılan çerezlerin türü ve kullanım amaçlarına ilişkin detaylı bilgiler için Çerez Aydınlatma Metni’ni inceleyebilirsiniz.
X

Düşündürenler

 

Dijital Karmaşa: Erişim ve Gücün Kitlelere Yayılması - Eric Schmidt, Jared Cohen

Bağlantı teknolojilerinin - insanları muazzam miktarda bilgiye ve birbirlerine bağlayan araçların- gelişmesi ve gücü, yirmi birinci yüzyılın sürprizlerle dolu bir asır olmasını sağlayacak. Hükümetler, yetkilerine meydan okuyan mikro-isyanlara kalkışan, cep telefonlarından başka neredeyse hiçbir silahları olmayan vatandaşlar karşısında hazırlıksız yakalanacaklar. Medya açısından habercilik ise giderek geleneksel haber kurumları ile hızla artan sayıda vatandaş- gazetecinin ortaklaşa sürdürdükleri bir girişime dönüşecek. Teknoloji firmaları da kendilerini rakipleri tarafından geride bırakılmış, sadakat ve sabırdan yoksun tüketiciler tarafından hayal kırıklığına uğratılmış halde bulacaklar. Bugün, dünya nüfusunun yüzde 50ʼsinden fazlasının cep telefonları (beş milyar kullanıcı) ile internete (iki milyar kullanıcı) ulaşımı var. Bu insanlar ülke sınırları dahilinde ve haricinde iletişim kurup, hükümetler karşısında vatandaşları güçlendiren sanal topluluklar oluşturuyorlar. Yeni aracılar eski sınırları aşarak, içerik geliştirmeyi ve dağıtmayı mümkün kılarak farklı piyasalara girişe engel olan bariyerleri aşağı çekiyorlar. Eskiden geleneksel basına dördüncü kuvvet denirdi; yaşam standardı ve milliyeti ne olursa olsun, internet erişimi olan herkesi, değişime yol açabilecek söz ve güç sahibi yapan bu yeni alana ise "birbiriyle bağlantılı kuvvet" denebilir.

Birbiriyle bağlantılı kuvvetin yükselişi, dünyanın en güçlü devletleri için, alışılagelmiş yönetim biçimlerinde muazzam meseleler yaratacağı gibi, yeni büyüme ve gelişme fırsatları da yaratacak. Bağlantı teknolojileri, otokrasiye de demokrasiye de alan açacak ve bireyleri hem iyilik hem kötülük yapabilme açısından güçlendirecek. Devletler, kendi politik ve ekonomik güçleri üzerinde teknolojinin yaratacağı sarsıntıyı denetim altına almak için birbirleriyle yarışacak.

Amerika Birleşik Devletleri, AB üyesi devletler ve Asyaʼnın ekonomik merkezleri olan devletler (Çinʼin ve daha az ölçüde de Hindistan başta olmak üzere) gibi en büyük erişime sahip güçler başta olmak üzere, kimi ülkeler kendi sınırları içindeki birbiriyle bağlantılı kuvveti, kendi değerlerini sağlamlaştıracak şekilde düzenlemeyi başaracak. Ama bütün devletler bireyin güçlenmesini denetlemeyi ya da benimsemeyi beceremeyecek. Bağlantı teknolojileri devletleri bir yandan daha açık ve hesap verebilir olmaya, bir yandan da hükümetlerine muhalefeti bastırmak için yeni araçlar verip daha kapalı ve baskıcı bir yönetim olmaya zorlayarak az gelişmiş ülkelerin sıkıntılarına yenilerini ekleyecek. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clintonʼın "bağlanma özgürlüğü" dediği şeyi savunanlar ile bu özgürlüğü politik olarak hayatta kalmaları açısından zararlı görenler arasında sürekli bir mücadele olacak.

Açıklık ve özgürlük konusunda ortak ilkelere sahip demokratik ülkeler için de bu açmazla uğraşıyor olmak özel sorunlar doğuracak. Bu ülkelerin idealleri ile haklı ulusal güvenlik kaygıları çatışacak. Denetim ve sansür konularındaki değerlerini yaymak isteyen Çin gibi ülkelere üstünlüğü kaptırmamak için, Amerika Birleşik Devletleri ve AB üyeleri gibi ülkeler, özgürlük ve açıklığa sıkı sıkıya sarılacaklar.

Demokratik hükümetlerin, Soğuk Savaş sırasında ve sonraki onyıllarda bel bağladıkları savunma, diplomasi ve kalkınma bileşimini aynı şekilde yeniden kullanarak ulusal çıkarlarını geliştirmek istemeleri çok muhtemeldir. Ama bu geleneksel araçlar yeterli olmayacak: Teknolojinin yayılmasıyla yönetimin tam olarak nasıl değişeceği belirsiz kalmakla birlikte, yeni dönemde eski çözümlerin işlemeyeceği açıktır. Hükümetler vatandaşlarının artan gücünü ve devletin yeni doğasını yansıtan yeni ittifaklar kurmak zorunda kalacaklar. Bu ittifaklar, sivil toplumu, kâr amacı gütmeyen örgütleri ve özel sektörü kucaklayarak hükümetler arası temasların çok ötesine geçmek durumunda olacaktır. Demokratik devletler, vatandaşlarının teknoloji kullanımının özgürlük, eşitlik ve insan hakları değerlerini küresel olarak desteklemek için hükümetlerin yürüttüğü girişimlerden daha etkin bir araç olabileceğini kabul etmelidirler. Zira, özel şirketlerin serbest piyasalarda yarattığı donanım ve yazılım, diğer ülkelerdeki vatandaşlara devlet-destekli yardımlardan ve diplomasiden daha faydalı oluyor.

Gücün büyük ölçüde hükümetlerin ve özel sektörün elinde kalacağı doğru olsa da, bağlantı teknolojilerinin ortaya koyduğu siyasi ve ekonomik meseleleri halletme çabaları, bu alandaki diğer yükselen güçlerin, yani sivil toplum kuruluşlarının ve aktivistlerin, tam katılımı olmadan başarısızlığa uğrayacaktır. Birbiriyle bağlantılı kuvvetin asıl faaliyeti, Kahireʼnin sıkışık ofislerinde, Latin Amerikaʼnın dört bir yanındaki evlerin oturma odalarında ve Tahran sokaklarında bulunabilir. Buralarda ve başka yerlerde aktivistler ve teknoloji hastaları, baskıcı hükümetleri sarsan siyasi "flash mobʼlar", yani anlık gösteriler düzenliyor, güvenlik duvarlarının ve sansürün etrafından dolanmak için yeni araçlar geliştiriyor, yeni internet gazeteciliği ile haber "tweet" gönderiyor ve internet çağının insan hakları bildirgesini yazıyorlar. Tek tek ele alındıklarında, bu çabalar pratik olmaktan uzak ve anlamsız görünebilir, ama hep birlikte, demokratik süreçte anlamlı bir değişim oluşturdukları inkar edilemez.

Devrim Dijital Yayılacak
Ne teknolojinin vatandaşları iyilik ya da kötülük yapmada güçlendireceği fikri yenidir, ne de hükümetlerin bu olguya nasıl tepki gösterdiğine dair geçmişten örnek bulma sıkıntısı vardır. On beşinci yüzyılda matbaanın gelişi bu konuda ilginç bir örnek oluşturur. Johannes Gutenbergʼin buluşu zamanında gerçekten devrimci bir nitelik taşımakla birlikte, bunun bilgiye erişimi artırma imkânı, matbaalara sahip olan ve neyin basılacağına ve nerelere dağıtılacağına karar verenler tarafından sınırlanmıştı. Dahası, baskıcı hükümetler ve başka kurumlar matbaayı denetim (propaganda yaparak) veya baskı (hükümet ya da kilise karşıtı yazıları yasadışı ilan ederek) aracı olarak kullanma gücüne sahipti.

Yirminci yüzyılda radyo ve televizyonun ortaya çıkışıyla, ülkeler - ve radyo dalgalarına erişebilecek kadar zengin ve güçlü olanlar - neyin duyulup görülebileceğini denetleyebiliyor, hatta dikte edebiliyordu. Radyo ve televizyon, bunlarla ne yapacağını bilen devletlerin elinde güçlü birer propaganda aracı oldular. İnsanların sadece devlet destekli kanalları seyredebildiği Kuzey Kore, Berlin Duvarıʼnın çökmesinden önce Doğu Avrupaʼda yaygın olan durumun günümüzdeki örneğidir. Soğuk Savaşʼın lisanssız radyoların ortaya çıktığı ilk yarısında ya da uydudan televizyon yayınının yaygınlaştığı ikinci yarısında bile, bir yayın stüdyosu ve yayın zamanına sahip olmak şöyle dursun, kendi programlarını yapacak donanım, bilgi ve uzmanlığa sahip çok az kişi vardı.

Bu sınırlamalara rağmen, pek çok kişi bağımsız kaynaklardan yayınlanan, daha önce kitlelerin ulaşamadığı haberleri dinlemeyi ve seyretmeyi seçti. Bu dinleyici ve seyirciler arasında - çoğu zaman yakalanma, geçim kaynağını kaybetme, hatta daha kötü bir akıbete uğrama riskini göze alan - devlet kurumları çalışanları da vardı. Bugün benzer bir olgu, kendi ülke sınırları dışındaki dünyadan gerçek haberler almak isteyen devlet memurlarının, hükümetler tarafından sürekli engellenen platformlara, kendi Facebook veya elektronik posta hesaplarına erişmek için "proxy" sunucuları ve atlatma teknolojilerini kullandığı, İran ve Suriye gibi yerlerde yaşanıyor.

1979 İran Devrimi, yayın medyasından bir başka iletişim araçları kümesine geçişi gözler önüne serer. 1970ʼli yıllarda İranʼda, Şahʼın yozlaşmış ve baskıcı rejiminden hoşnutsuzluk ve uluslararası topluluğun baskısı gibi muazzam toplumsal kuvvetler kuşkusuz iş başındaydı. Ama pek çok tarihçi, devrimin kilit unsurlarından birinin, Ayetullah Ruhullah Humeyniʼnin mesajını basit bir aygıtla - kaset teyple- yayma becerisi olduğuna inanmaktadır. Yaygın bir ilişki ağını kullanan Humeyni, yaptığı konuşmaların kasetlerini 9.000ʼin üzerinde camiye dağıtmıştı. Time dergisinin yazdığı üzere, "78 yaşındaki kutsal adam Parisʼin bir banliyösünde karargâhını kurmuş, 4.200 kilometre uzaktaki bir devrimi, karşıdaki tepeye saldıran bir bölük komutanı gibi yönetiyordu."

ABD hükümeti İranʼdaki kasetlerin gücünden tedirgindi; çünkü hem bu yeni teknolojinin denetlenmesi çok zordu, hem de Washingtonʼın gözleri Sovyet bloğuna ve kasetlerin komünist propaganda aracı olarak kullanılması ihtimaline dikilmişti. Amerika Birleşik Devletleri bu teknolojiyi kullanmamakla, değerlerini ve politikalarını yaymak ve az bilinen demokratik liderleri güçlendirmek açısından büyük bir fırsatı kaçırdı. 1970ʼlerin ortalarına gelindiğinde, kaset üreticileri gelişmekte olan piyasalara girmiş ve yeni bir eğlence aracı olarak doğan şey bir anda etkin bir iletişim aracı haline gelmişti.

Sonraki onyıl içinde, teknoloji muhalif sesleri kısmaya eğilimli rejimleri baypas etmek ve aracıların gücünü azaltmak açısından bir başka önemli adımın atılmasına yardım etti. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupaʼda aktivistler ve insan hakları kampanyalarına katılanlar kendi mesajlarını yaymak ve huzursuzluğu körüklemek için fotokopi ve faks makinelerini kullandılar. Bugünün teknolojisi daha da fazlasını vaad ediyor: Faks makinesinin güvenilmez çevir sesi ile bugünün elde taşınan aygıtlarının hızını karşılaştırmak, bir geminin pusulası ile GPS denen küresel konumlama sistemlerini karşılaştırmaya benzer.

Aracıların Günbatımı
Bugün insanlar, çoğu zaman, hiç bilgi sahibi olmamaktan ziyade, kendilerine ulaşan gereğinden fazla bilgiyi ayıklamak zorunda kalmaktan şikâyet etmekteler. Bu değişimin belki de en belirgin devrim niteliği taşıyan yönü, bireylere hükümet denetimi olmaksızın kendi içeriklerini yaratma, dağıtma ve tüketme imkânını veren platformların bolluğudur.

Bu, kuşkusuz, aracıların birdenbire anlamsızlaştığı manasına gelmiyor. İnternete erişim ya da yazılım uygulamaları sağlayan şirketler bilgi alışverişi bakımından kritik önem taşıyor ve hükümetler ya da kamu şirketleri erişimi engelleme gücünü ellerinde tutuyorlar. Ama hükümetler bile bütün bilgi kaynaklarını her zaman durduramayacakları, denetleyemeyecekleri veya gözetleyemeyecekleri için, bu güç azalıyor. Bu arada, diaspora topluluklarının anavatanlarına değişim getirme girişimleri büyük ölçüde artarak, yeni finansal destek ve uluslararası baskı kaynakları yaratmakta. Bununla beraber, delik deşik güvenlik duvarlarındaki delikleri bulmayı ve yenilerini açmayı hedefleyen bir amatör sanayi kolu oluştu.

Bu yeni teknolojiler ile daha fazla özgürlük arzusunun bir araya gelmesiyle, daha şimdiden dünyanın en beklenmedik yerlerinde siyasi değişiklikler yaşanmakta. 2008ʼde Kolombiyaʼda Oscar Morales adlı işsiz bir mühendis, Facebook ve internet üzerinden ücretsiz telefon hizmeti sunan Skype gibi sistemleri Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleriʼne karşı kitlesel bir gösteri düzenlemek için kullandı. Tarihte bir terörist gruba karşı gerçekleşen en büyük protesto gösterisini düzenlemeyi ve militanlara, son 40 yıl içinde hiçbir Kolombiya devlet başkanının beceremediği kadar yüksek profilli bir darbe indirmeyi başardı. 2009ʼda, Moldovaʼda çöken bir ekonomi ve çözülen bir toplum karşısında hayal kırıklığı yaşayan öfkeli gençler, hileli bir seçimin ardından Kişinev sokaklarında toplandılar. Twitter mesajlarıyla, 15.000 kişilik küçük bir protestoyu küresel bir olaya dönüştürdüler. Yurtiçi ve yurtdışından gelen baskılar yükselmeye devam edince hileli seçimler iptal edildi ve yenilenen seçimler Moldovaʼda 50 yılı aşkın süredir ilk defa komünist olmayan bir hükümeti iktidara getirdi. İranʼda da geçen yıl, YouTube videoları, Twitter güncellemeleri ve Facebook grupları, aktivistlerin ve vatandaşların, ülkedeki şâibeli başkanlık seçimi sonuçlarına doğrudan meydan okuyan bilgileri yaymalarını mümkün kıldı.

Yine de, bağlantı teknolojilerinin kullanımının yarattığı bütün bu ilham verici hikâyelere ve umut verici anlara rağmen, bu teknolojilerin manipüle edilme ve tehlikeli biçimde kullanılma potansiyeli de hafife alınmamalı. Dünyadaki en baskıcı rejimler ve şiddet kullanan uluslarötesi gruplar -el Kaideʼden, Meksika uyuşturucu kartellerine, mafyadan Talibanʼa kadar uzanan- yeni elemanlar kazanmak, yerel halkı yıldırmak ve demokratik kurumları tehdit etmek için teknolojiyi etkin biçimde kullanmaktalar. Meksika uyuşturucu kartelleri, kendilerine karşı koymanın sonuçlarını göstermek amacıyla, kolluk kuvvetleriyle işbirliği yapanların başlarının kesilişini açık seçik gösteren videolar yaydılar. El Kaide ve bu harekete bağlı gruplar da, Irakʼta rehin tutulan yabancıların öldürülüşünü gösteren viral videolar hazırladılar.

Rejim muhaliflerinin ve aktivistlerin özel iletişimlerini ve kişisel verilerini devletten saklamak için kullandıkları şifreleme teknolojilerinin aynısı, potansiyel terörist ve caniler tarafından da kullanılıyor. Nispeten ucuz şifreleme teknolojisi ticari piyasada hızla çoğalmaya devam ederken, bundan otokratların ve bilgisayar korsanlarının da yararlanacağına dair kuşku bulunmuyor. Rejim muhaliflerini korumak ile canilerin eline imkân vermek arasında dengeyi bulmak, en iyi ihtimalle bile, zor olacaktır. Afganistanʼın telekomünikasyon ağları, bağlantı teknolojilerinin bir ülkeye nasıl hem yararlı hem zararlı olabildiğini gösteren yararlı bir örnek sunuyor. ABD ve NATO kuvvetlerinin ülkede askeri operasyonları başlattığı 2001ʼden bu yana, Afganistanʼda cep telefonu erişimi sıfırdan yüzde 30ʼa yükseldi. Bu artışın olumlu etkileri açıkça görülüyor: Mobil bazlı programlar kadınların cep telefonlarından çağrı merkezleri işletmesine imkân veriyor, uzaktan tıbbi tanıya erişim sağlıyor ve çiftçilere emtia fiyatları hakkında anında bilgi veriyor. Banka hesabı olmayan Afganların yüzde 97ʼsi, mobil para transferleri sayesinde, cep telefonlarıyla paralarına erişebiliyor ve para tasarruf edebiliyorlar. Vardak ilindeki Afgan Milli Polisiʼnin 2.500 görevlisinin maaşları bu teknolojiyle yollanıyor; onlar da kısa mesajlarla ailelerine para transferi yapabiliyor.

Aynı zamanda, Taliban da mobil teknolojiyi kötü niyetli ve ölümcül sonuçlar doğuracak şekilde kullanmak konusunda giderek daha bilgili hale geliyor. Taliban militanları saldırılarını koordine etmek, yerel halkı tehdit etmek, Taliban militanlarının gece operasyonları yaptığı akşam 6ʼdan sabah 8ʼe kadar baz istasyonlarını kapatmaya zorlayarak ya da havaya uçurarak yerel işletmeleri rehin tutmak için cep telefonlarını kullanıyor. Şubat 2009ʼda, Kabilʼdeki Poliçarki hapishanesinde tutulan Taliban militanları, Afgan hükümetinin bakanlıklarına bir dizi eşgüdümlü saldırı düzenlemek için cep telefonlarını kullanmışlardı. Afganistanʼda - ve de Irakʼta - isyancıların yol kenarlarındaki bombaları uzaktan patlatmak için cep telefonlarını kullanmaları da ender görülen bir olay değil.

Kediler ve Fareler
Realistler, uluslararası ilişkileri kendi çıkarını gözeten devletlerin hakim olduğu anarşik bir düzen olarak tarif ederler. Devletlerin dünyada oynayacağı ve oynaması gereken üstün rol konusunda pek şüphe olmasa da, ileride hangi ölçüde üstün olacakları konusunda epeyce yoğun bir tartışma süregelmektedir. 2008ʼde, gene bu sayfalarda, Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass, "ʼkutupsuz dünyayıʼ ne bir, ne iki, ne de birkaç devletin baskın olduğu; bunun yerine, düzinelerce oyuncunun farklı güçlere sahip olduğu ve bu güçlerini farklı şekillerde kullandığı" bir düzen olarak tanımlamıştı. Farklı ulusal yasalarla sınırlanmış, ama ulusal sınır tanımayan bir sanal uzam olan "birbiriyle bağlantılı kuvvet" alanında, Otuz Yıl Savaşıʼnı sonlandıran ve modern ulus-devletler sisteminin temelini atan Vestfalya Antlaşmasıʼna eşdeğer bir olayın gerçekleşmesi düşünülemez. Bunun yerine hükümetler, bireyler, sivil toplum kuruluşları ve özel şirketler birbirlerinin çıkarlarını dengeleyeceklerdir.

Devlet otoritesindeki gerilemenin ardında bıraktığı çalkantıyla baş etmeye çalışırken hükümetlerin hepsi aynı yolu izlemeyeceklerdir. Elbette birçok şey hâlâ belirsizliğini korumaktadır, ancak serbest piyasacı ve demokratik hükümetlerin bu girdapla başa çıkmaya en uygun hükümetler olduğu da aşikârdır. Belki de en iyi Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri olarak tanımlanabilecek bu ülkelerde, internet için en büyük tehlike, şimdiye kadar girişimcilerin yatırımları ve açık ağlar sonucunda büyüyen teknoloji sektörünün aşırı düzenlenmesi olacaktır.

Büyük ihtimalle hiçbir ülke, vatandaşlarının bağlantı teknolojilerine erişimine izin vermenin sonuçlarını Çin kadar dikkate almamıştır. Rejimin amaçları açıktır: İnternette içeriğe erişimi denetlemek ve siyasi ve ekonomik gücünü inşa etmek için teknolojiyi kullanmak. Pekin, internet aktivistlerini tutukladı ve ülkenin gelişmekte olan internet forumlarını kendi propagandasını yaymak için kullandı. Bütün bunlar, teknoloji devriminin tek parti devletini ve bu devletin değerler sistemini yıkmak yerine güçlendirmesini sağlamaya yönelik bir stratejinin parçasıdır. Çinʼin interneti kontrol modeli dünyada Vietnam gibi ülkeler tarafından kopyalanmakta ve Çinʼin doğal kaynaklarına yoğun yatırım yaptığı Asya ve Afrika ülkelerinde de canla başla desteklenmektedir. Ve Pekin, küresel anlamda güvenilir olma ve vatandaşlarının iletişimini denetleme çabalarına destek kazanma yolunda, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) gibi uluslararası kurumları yanına almaya yönelik adımlar atmaktadır.

Ama Pekin, yerli ve yabancı aktivistlerin ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları sayesinde internet üzerinde mutlak denetim kurma girişimlerinin her zaman işlemeyeceğini öğrendi. Cep telefonlarının, blogların ve yüklenen videoların işçi protestolarını teşvik etmek ve sanayi kazalarını, çevre sorunlarını ve yolsuzluk olaylarını duyurmak için kullanılması rejimi hazırlıksız yakaladı. Temmuz 2009ʼda Sincanʼda etnik Uygurlarʼın gösterileri, Pekinʼin bölgedeki bütün internet bağlantılarını kesmesinden sonra bile uluslararası basının dikkatini çekmeye devam etti; Uygur aktivistler, Uygur diasporası da dahil olmak üzere yurtdışındaki hedef kitlelerine haberleri ulaştırmak için sosyal ağları ve "mikroblogları" kullandılar. Bu tür kedi-fare oyunları kuşkusuz devam edecektir, ama kısa vadede Pekinʼin bilgiye erişimi denetleme girişimlerinin büyük ölçüde başarılı olacağına dair şüphe yoktur. Bağlantı teknolojileri ile devlet gücü arasındaki kesişim, öteki BRIC ülkelerinde de -Brezilya, Hindistan ve Rusya - yaşanmakta. Bu devletlerin her birinde, yeni teknolojileri ekonomik büyümenin hizmetine sunma arzusu, genelde internetin suçlular, teröristler ve siyasi baş belaları tarafından kullanılabilmesine dair korkulardan baskın çıkmakla beraber istisna durumlar da yaşanmakta. Örneğin, geçen ilkbahar, Rusyaʼnın güneyinde Aleksei Dymovsky adlı bir polis memuru, YouTube sitesine Rus polis teşkilatındaki yolsuzlukları açığa çıkaran bir video koyduktan sonra tutuklandı.

Bağlantı teknolojilerinin kabulü ya da reddi demokratik hükümetler içinde de farklılık gösterebiliyor. Türkiye bu konuda iyi bir örnektir. Ülkenin mahkemeleri YouTube sitesini yasakladı ama Cumhurbaşkanı yasağa karşı çıkan bir konuşma yaptı. Mahkeme kararına, Türk devletinin kurucusu Kemal Atatürkʼü hakaret sayılabilecek bir biçimde tasvir eden bir dizi blog ve video neden olmuştu. Türkiyeʼdeki bu iç tartışma, birbiriyle bağlantılı kuvvet çağında, ülkelerin tarihi olaylara ilişkin kendi yorumlarını korumaya devam edip edemeyecekleri sorusunu gündeme getirmektedir.

Uluslararası gözlemciler, nispeten güçlü merkezi yönetime, istikrarlı ekonomiye ve canlı bir teknoloji ve inovasyon sektörüne sahip olan, küçük bir grup aşırı bağlantılı devleti de - Finlandiya, İsrail ve İsveç gibi - dikkatle izlemelidirler. Bu ülkeler teknolojiye kucak açma yetenekleri ile geniş banda (yüksek hızlı internet bağlantısı) ve araştırmaya yatırım yapma sağduyularını çoktan kanıtlamışlardır. Bu hükümetlerin araştırma-geliştirme bütçeleri, GSMH içinde istisnâi yüksek bir yüzdeyi temsil etmektedir. Araştırmaya ve altyapıya yatırım yapan devletler, yolun sonunda kârlı çıkmaya aday durumdadırlar.

Tsunami Dalgasında Sörf Yapmak
Burada "kısmen bağlantılı" ülkeler olarak sınıflandırdığımız gelişmekte olan devletler, bağlantı teknolojilerini bünyelerine katma açısından farklı bir fırsatlar ve sorunlar kümesiyle karşı karşıyadırlar. Zayıf ya da âciz bir merkezi hükümet tarafından yönetilen, geri kalmış ekonomiler, orantısız genç ve işsiz nüfusa sahip ya da muhalefete ve çatışmaya yatkın kültürü olanlar ve ayrıca teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerde yaşayan geniş ve davasına bağlı bir diasporadan gelen dış baskılarla cebelleşen ülkeler için riskler oldukça yüksektir. Bağlantı teknolojilerinin bu toplumlara ani giriş yapması, statükoyu tehdit edecek, söz konusu zayıf hükümetleri muhtemelen istikrarsızlığa doğru itecektir.

Sürece olumlu tarafından bakılacak olursa, Mısır gibi kısmen bağlantılı ülkelerde teknolojinin yayılması, yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik durum gibi geleneksel engelleri ortadan kaldırmaktadır. Bu sürecin ardındaki başlıca etken cep telefonlarının yaygınlaşmasıdır; cep telefonlarının yaygınlaşması, dünya genelinde gıda üretimini artırmak için ileri tarım teknolojilerinin ve süreçlerinin kullanılmasını teşvik eden geçen yüzyılın yeşil devrim hareketinin yirmi birinci yüzyıldaki eşdeğerini yaratma potansiyelini taşımaktadır. Örneğin, 2000 yılında Pakistanʼda sadece 300.000 cep telefonu kullanıcısı bulunuyordu; Ağustos 2010ʼa gelindiğinde bu rakam 100 milyona yaklaşmıştır. Bağlanabilirlik alanındaki bu gibi dramatik değişimler, günlük hayatta da da ciddi bir etki yaratmaktadır. Örneğin, Kenyaʼda Safaricom adlı bir şirket cep telefonlarını kullanarak para transferi yapmak için bir program geliştirmiş ve bunun sonucunda havale işlem masrafları aşağı çekilmiştir, hizmet alamayan kesimlerin banka hesaplarına erişimi yaygınlaşmış ve mikrofinans süreci etkinlik kazanmıştır. Fildişi Sahili, Gine, Kırgızistan ve Pakistan gibi kısmen bağlantılı bazı ülkelerde bağlantı teknolojileri ağır aksak da olsa sivil toplumun doğasını değiştiriyor. Sayıları giderek artan aktivistler, adlarını vermeden ve yarı zamanlı olarak çalışıyorlar; web siteleri maaşlı elemanlar yerine takipçi ve üyeler ile ofislerin yerini alıyor; yerel gruplar yabancı bağışçılara bel bağlamak yerine açık kaynaklı, ücretsiz platformları kullanıyorlar. Aynı zamanda, yerel olarak gelişen şirketler dil ve mesleki beceri eğitimleri, finansal hizmetler, sağlık ve mal fiyatlandırma hizmetleri sunarak, hükümetlerin bıraktığı boşlukları dolduruyorlar. Bugünün aktivistleri hem yerel bir nitelik taşıyorlar, hem de son derece küreseller: Kendi amaçlarına hizmet edecek araçları yurtdışından ithal ederken kendi fikirlerini de ihraç ediyorlar.

Teknoloji yayılmaya devam ettikçe, kısmen bağlantılı toplumlardaki pek çok hükümet bunun faydalarından çok bedellerini hissediyor. Bu durum, özellikle siyasi meşruluğunu korumak için mücadele eden hükümetler için geçerli oluyor. Bu hükümetler için statükoyu, iktidardaki partiyi ya da istikrar görüntüsünü sorgulayan her şey bir tehdit oluşturuyor. Bu gibi otokratik, yozlaşmış ve istikrarsız hükümetler için beklenmedik ve ani mini-isyanlar çıkma potansiyeli son derece can sıkıcı. Pek çok durumda muhalefeti geride tutan tek engel, bağlantı teknolojilerinin ucuz ve yaygın biçimde sunma tehdidini yarattığı, organizasyon ve iletişim araçlarının eksikliği oluyor.

Son birkaç yılda, daha önce işi kaba kuvvetle götüren rejimler daha kurnaz ve ayrıntıcı olmaya başladılar. İran hükümetinin 2009 seçimleri sırasındaki faaliyetleri bu konuda bir örnek oluşturuyor. Sandık başına gidilmesinden önceki haftalarda, Tahran ara sıra bazı internet sitelerini bloke etti, kısa mesajlaşmaya erişimi engelledi ve internete bağlantı hızlarını düşürdü. Seçim günü, rejim her türlü dijital bağlantıyı kesti, bazı aktivistler proxy ve atlatma teknolojilerini kullanarak engellemeyi aşmayı başardılarsa da, kesinti günler, hatta haftalar boyu devam etti. Ülkenin Devrim Muhafızları, sanal aktivist kılığına bürünüp internetteki muhalifleri eylem üstünde yakalamaya çalıştılar. Belki de bütün yapılanlar arasında en kaygı vericisi, İranlı iletişim yetkililerinin - adı sanı bilinmeyen mühendisler ve adresler kullanarak - insanları protesto gösterilerinin resimlerini yüklemeye davet eden internet siteleri yaratmalarıydı. Daha sonra bu siteleri protestocuları saptamak, izlemek, kimi durumlarda da gözaltına almak için kullandılar.

Kısmen bağlantılı ülkelerin İran örneğini izleyip izlemeyeceği, ülke içi siyasi istikrar ile ekonomik büyüme ihtiyacı arasındaki dengeye bağlı olabilir. Durağan ya da yavaş büyüyen ekonomilerini canlandırma veya koruma göreviyle karşı karşıya olan ülkelerin, vatandaşlarının ve şirketlerinin yeni teknolojileri benimsemelerine izin vermeleri ve yabancı yatırımlar için hayati önem taşıyan bilginin serbest dolaşımını korumaları daha güçlü bir ihtimaldir.

Eşikteki Teknoloji
Aynı ölçüde büyük, ikinci bir gelişmekte olan ülkeler grubunu ise "bağlanmakta olan ülkeler" oluşturuyor; bunlar, teknolojik gelişimin henüz doğmakta olduğu, hem hükümetlerin hem de halkın yeni araçları denedikleri ve olası etkilerini test ettikleri yerlerdir. Bu devletlerde bağlantı teknolojileri büyük fırsatlar ya da sorunlar yaratacak ölçüde yaygınlaşmış değildir. Bu ülkelerin istisnasız hepsi kısmen bağlantılı ülkeler kategorisine yükseleceklerdir, ancak bunun vatandaşlar arasındaki ilişkiler, söz konusu hükümetler ve komşu ülkeler açısından ne anlama geleceğini kestirmek için henüz çok erken.

Bu ülkelerin, Küba, Myanmar (Burma olarak da bilinir) ve Yemen gibi bir bölümü, kimi teknolojilere erişimi tamamen engellemeyi denedi. Mesela, cep telefonlarına erişimi sadece elit kesim ile sınırladılar; ama bu, çoğunlukla günlük iletişim için kullanılan, ancak muhalefeti canlandırma kapasitesini de içinde barındıran bir iletişim karaborsasına yol açtı. Bu devletlerdeki ve diasporalarındaki -Myanmarʼın Tayland ile olan sınırında çalışanlar gibi- aktivistler, her gün bilgi ablukasını delmek için çalışıyorlar. Kısa vadede, bu ülkeleri yöneten rejimler iletişim araçları üzerindeki tekellerini korumak için ellerinden geleni yapacaklar.

Daha da büyük bir bağlanmakta olan devletler grubuna, "hükmen açık" denebilir; bunlar, bağlantı teknolojilerinin ithaline ve kullanımına ilkesel olarak açık olan, ama paranoyak bir elit sınıfın, bürokratik yozlaşmanın, algılanan güvenlik tehditlerinin ya da başka etkenlerin ateşlemesiyle hükümetlerinin dönemsel olarak kısıtlayıcı denetimler getirebildiği devletlerdir. Afrika, Orta Amerika ve Güneydoğu Asyaʼnın dört bir yanında bulunan bu ülkeler tarımsal ürün ihracatı ve hafif sanayi alanlarında yüksek potansiyele sahiptirler. Bu devletlerde, iktidardaki hükümetler açısından sürdürülebilir, çeşitlendirilmiş ve daha açık ekonomiler yaratma dürtüsü, genelde cep telefonlarıyla silahlanmış muhaliflerin rejimin geleceğini tehdit edebileceği korkusundan daha baskın olacaktır.

Son olarak, temel özelliği en önemli konularda bile tutarlı davranamama ve kargaşa olan küçük, ama küresel açıdan önemli bir ülke grubu vardır. "Başarısız devlet" (failed state) denen bu gibi yerler, dertleri yerel olabilse de bölgesel ve küresel emeller besleyebilen suç örgütleri ve terörist şebekeleri için doğal barınaklardır. Somali bu dinamiğin kayda değer bir örneğidir. Ülkedeki isyancıların ve ayaklanma çıkaranların faaliyetlerinin büyük bölümü Somali sınırları dahilindeki hedeflere yönelik olsa da, içlerinden bazıları uluslararası terör şebekelerine, silah kaçakçılarına, uyuşturucu baronlarına, eleman kazanmak ya da ideolojilerini yaymak için rahat bir alan sunmaktadır. Bağlantı teknolojileri bu gibi ülkelerde vatandaşların inovasyon yapmaları için yaratıcı kanallar olarak hizmet edebilir, ancak terörist ve kriminal davranışların ihracına da fırsat sağlayabilirler.

Bu Duvarı Yıkın
Demokratik hükümetlerin özgürlüğü ve fırsatları teşvik etme çabaları, vatandaşlarına bu değerleri yayabilme imkânını sağlamada teknolojinin oynayabileceği hayati rolü tanımaları halinde çok daha etkili olacaktır. Söz konusu teknoloji ezici bir çoğunlukla özel sektör tarafından sağlanmaktadır.

İster cep telefonu üreticileri, ister güvenlik duvarlarının yapıtaşları olan yönlendirici (router) imalatçıları, ister internet platformu sağlayıcıları olsun, ürün veya hizmetleri bilişim teknolojileri etrafında dönen şirketler, doğası gereği siyasi olan bir emtianın ticaretini yapmaktadırlar. Web 2.0ʼın interaktif dünyasında, teknoloji sektörünün en hızlı büyüyen firmalarından bazılarının asıl misyonu sınır ötesi bağlantılar sağlamaktır. Baskıcı rejimlere hükmeden örümcek kafalı yetkililerin, bu şirketleri bilgi çağının silah tüccarlarından farklı görmemelerine pek şaşmamak gerek. Buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler Çin yetkililerini uluslararası insan hakları sözleşmelerine uymaları için alenen uyarabilirken, bu şirketler - dünyanın dört bir tarafında hükümetlerin içeriği nasıl sansürlediğini ya da düpedüz vatandaşlarını dünyadan kopardığını göstererek- fiilen eylemde bulunabiliyorlar. Dünyanın pek çok kesiminde cep telefonu yerel halkın istismarlara karşı koymak için kullanabildiği pek az imkândan biri olduğu için, cep telefonu şirketleri bu çabada özellikle önemli bir rol oynuyorlar.

Dünyanın dört bir yanında, kâr amacı gütmeyen sektör ve münferit aktivistler yeni fırsatlarla da karşı karşıyalar. Bu sektör ve kişiler, birbiriyle bağlantılı kuvvet alanında, ifade özgürlüğünü teşvik ederek ve vatandaşları tehditkâr hükümetlerden koruyarak, hükümet ve kurumsal davranışları şekillendirmeye devam edeceklerdir. Ama zaman zaman, içinde faaliyet gösterdikleri yeni ortamı yansıtmak üzere taktiklerini düzenlemeleri gerekecektir. Bu, başka şeylerin yanı sıra, haksızlıkları teşhir etme çabalarının milliyetçi çağrılar yapmaya eğilimli hükümetleri güçlendirmemesini sağlamak; eğer daha iyi ve hızlı sonuçlar verecekse sahne arkasından iş görmek; ve özel sektörün kendi amaçları için yarattığı teknolojiyi kullanmak anlamına geliyor. Örneğin, Herdict adında bir web sitesi, engellenen sitelerle ilgili gerçek zamanlı veri topluyor, çevrimiçi bilginin serbestçe akışındaki kesintilerin herkese açık bir kayıt defterini tutuyor ve kullanıcılar tarafından yaratılan şeffaflığı görülmemiş bir düzeye çıkarıyor.

Birbiriyle bağlantılı kuvvet, hem şirketlere hem de kâr amacı gütmeyen sektöre, etkilerini çoğaltmak için yeni ittifaklarda bulunabilecekleri bir alan sağlıyor. Bilişim teknolojisi şirketlerini, insan hakları topluluklarını, toplumsal sorumluluk sahibi yatırımcıları ve akademisyenleri, çevrimiçi özgür ifadenin desteklenmesi ve kişisel bilgilerin korunması çabasında bir araya getiren Küresel Ağ Girişimi - Global Network Initiative (GNI) - bunun bir örneğidir. (Google, GNIʼın kurucu üye şirketlerinden biridir.) GNI, içeriği sansürleyen ya da kullanıcılar hakkında bilgi talep eden hükümetlerle uğraşmak zorunda kalan şirketler ve başka gruplar için özel yönergeler çıkardı. Bu düzenlemeyle, şirketler dış denetçiler tarafından yönergelere uygun davrandıklarının belirlenmesine izin vermek, bütün üyeler de ortak amaçları desteklemek konusunda anlaştılar.

Bağlantılılar Koalisyonu
Sürekli inovasyon - ve birbiriyle bağlantılı kuvvetin giderek artan nüfusu- dünyanın her yerinde insanların ve hükümetlerin karşısına çözüm bekleyen yeni ve zorlu problemler çıkaracak. En bilgili ve en aktif teknoloji kullanıcıları bile, kendilerini yeni bir aygıt ve hizmet sağanağına yakalanmış halde bulacak. Bireyin ve grupların gücünün her gün biraz daha büyüdüğü bir çağda, teknoloji dalgasının üzerine oturan hükümetler, nüfuzlarını öne sürmek ve başkalarını yörüngelerine çekmek açısından doğal olarak iyi konumda olacaklar. Bunu yapmayanlar ise kendilerini vatandaşlarından kopmuş bir halde bulacaklar.

Askeri koalisyonlar kuran demokratik devletler, aynı şeyi bağlantı teknolojileriyle de yapma kapasitesine sahiptirler. Bu, bağlantı teknolojilerinin tek başına dünyayı dönüşüme uğratacağı anlamına gelmiyor. Ama bağlantı teknolojileri, dünyanın her tarafında, hükümetleri tarafından istismar edilen ya da görüşlerinin seslendirmeleri engellenen vatandaşları koruma görevini yerine getirmek için yeni bir yol sunuyor.

Bu fırsatlar karşısında demokratik hükümetler, özel sektörün ve kâr amacı gütmeyen sektörlerin değişimi sağlama gücüne saygı duyarak onlarla bir araya gelmekle yükümlüdürler. En ön saflarda olanları dinlemeli ve vatandaşlarının teknoloji kullanımının özgürlük, eşitlik ve insan hakları değerlerini küresel ölçekte yaymak için etkili bir araç olabileceğini kabul etmelidirler. Zira gücün paylaşıldığı yeni bir çağda hiç kimse tek başına ilerleme sağlayamaz.

ERIC SCHMIDT, Google şirketinin başkanı ve CEOʼsudur. ABDʼde başkanın Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyiʼnde üye ve New America Foundationʼda başkan olarak görev yapmaktadır.

JARED COHEN Google Ideas direktörüdür. Dış İlişkiler Konseyi yedek üyesi ve Children of Jihad ile One Hundred Days of Silence: America and the Rwanda Genocide kitaplarının yazarıdır.

 


The Council on Foreign Relations Bu içeriğin telif hakkı Foreign Affairs’e aittir. Foreign Affairs, Global İlişkiler Forumuʼna (GIF) bu içeriği tercüme etme ve GIF internet sitesinde yayınlama hakkını vermiştir. Foreign Affairs ve GIF bağlı kurumlar değildir. Foreign Affairs, GIF sitesinde yayınlanan içerikten sorumlu değildir, ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz. Aynı şekilde, GIF Foreign Affairs sitesindeki içerikten sorumlu değildir.
X