Türkiye ile İsrail dost olabilirler mi? Bu, tüm Ortadoğuʼnun geleceğini etkileyecek bir soru. İki ülke yıllar boyu yakın müttefiklerdi, ancak son dört yıldır ilişkilerde bir gerileme yaşanıyor. İsrailliler Recep Tayyip Erdoğan hükümetini suçluyor olsalar dahi, Erdoğan son on yılın büyük bölümünde İsrailʼle ilişkileri olağan işleyişe göre yürüttü.
İlişkilerdeki gerilemeyi daha da vahim hale getiren, İsrail birliklerinin Ocak 2009ʼda Gazzeʼde sergiledikleri şiddet oldu. Bunu geçen sene Türkiye Büyükelçisiʼnin Tel Avivʼde televizyon kameraları önünde kasıtlı bir şekilde küçük düşürülmesi izledi. Geçen yıl 31 Mayısʼta da, İsrail Savunma Kuvvetleriʼnin, Gazzeʼye insani yardım götüren bir filoya saldırarak -gemilerin yükleri Türk yetkililer tarafından daha öncesinde kontrolden geçirilmişti- yolculardan dokuz kişiyi öldürmesi ve pek çok kişiyi yaralaması, her şeyin üzerine tuz biber ekti. Bu hadise, Türkiyeʼnin itidalli davranma konusunda İsrailʼe yaptığı son dakika çağrılarına rağmen gerçekleşti.
Dost olması gereken iki ülkenin arası bugün ciddi biçimde açılmış durumda. İsrailʼin Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonuʼna sunulacak olan operasyonla ilgili resmi savunmasını yayınlayış biçimi ise ilişkileri iyileştirmekten çok yeni yaralar açacak gibi gözüküyor.
Ölümlerin gerçekleştiği gün, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon "güvenilir, tarafsız, şeffaf ve uluslararası standartlara uygun bir soruşturma" çağrısı yaptı. Müzakereler neticesinde, Türkiye ve İsrailʼin de onayıyla bir BM Soruşturma Komisyonu oluşturuldu. Komisyonun başkanlığını eski Yeni Zelanda Başbakanı, saygın uluslararası hukukçu Sir Geoffrey Palmer, başkan yardımcılığını ise eski Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe üstlendi.
Komisyonun diğer iki üyesi ise, İsrail Dışişleri Bakanlığıʼnın eski üst düzey yetkililerinden Yosef Ciechanover ve ben olduk. Komisyonun rolü, suçluyu tayin etmek ya da taraflar arasında bir anlaşma müzakere etmek değil, olanları tespit etmekti. Türkiye ve İsrail hükümetlerinin, olaylara ilişkin kendi raporlarını Eylül ayına kadar komisyona sunmaları bekleniyordu. Türkiye bu süre içinde raporunu sundu, İsrailʼin de hemen ardından sunması bekleniyordu. İsrailʼin raporunun beklendiği süreç boyunca Türkiyeʼye kendi raporunu gizli tutması gerektiği söylendi. Ancak, İsrail beklendiği kadar hızlı davranmadı.
31 Mayıs 2010ʼda yaşanan trajediden yaklaşık sekiz ay sonra, İsrail nihayet kendi değerlendirmesini açıkladı. Gizli tutulan Türkiye raporunun İsrail ile paylaşılmasına rağmen, bizlerin İsrail raporuna yayın öncesi erişimimiz olmadı.
Türkiyeʼnin raporunun yayınlanmasına ve tanıklardan ifade alınmasına getirilen kısıtlamalar nedeniyle, olaylarla ilgili pek çok önemli bilgi -örneğin, insani yardım konvoyundakilerin aldıkları yaralar veya gördükleri kötü muamele- çok az dikkat çeker ya da hiç çekmezken, barış aktivistlerinin silah taşıdıkları gibi yanlış haberler yayıldı.
BM Komisyonu Şubat ayında son bir oturum için toplanıyor. Komisyonun başarısı önem taşıyor. Ne olduğunu tam olarak saptamak gerektiği açık. Normalde barışın hüküm sürdüğü Akdeniz sularında silahsız ve masum sivil yaşamlar yitirildi. Bir ülkenin insani bir misyon yürütmekte olan başka ülkelere ait gemilere baskın düzenlemesinin meşru olup olmadığının saptanması gerekiyor. Eğer İsrailʼin uluslararası sulardaki eylemleri desteklenecek olur ise, bu, uluslararası deniz hukuku alanında ciddi sonuçlar doğurabilir.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin onarılması da gerekiyor. Ankaraʼda, İsrailʼle ilişkileri normalleştirme yönünde bir arzu hakim, ama bu ölümlere göz yumma pahasına olamaz. Ölümler için dilenecek bir özür ile ölü ve yaralılar için ödenecek bir tazminat, ilişkilerde yeni bir başlangıcın temellerini atacaktır.
Ancak, İsrailʼin temel kaygılarından birinin, İsrail yetkililerinin ya da İsrail Savunma Kuvvetleri mensuplarının uluslararası cezai takibata uğrama olasılığı olduğu da açık. Geçen sonbaharda bir anlaşma taslağı hazırlamak üzere İsrail ile kapalı kapılar ardında görüşmeler yürütüldü; anlaşmanın ana hatları üzerinde çalışıldı. En kritik anda, İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ölümler için özür dilemenin ve tazminatın söz konusu olamayacağını söyleyerek bu umutları söndürdü.
Duruma bu şekilde yaklaşmak Türkiye-İsrail ilişkilerine bir başka darbe indirmiş olabilir. Böyle giderse, bir zamanların yakın dostluğunu uzlaşarak onarma fırsatı kaçabilir.
Özdem Sanberk eski T.C. Dışişleri Bakanlığı Müşteşarı ve Gazze filosundaki ölümleri soruşturmakla görevli BM Komisyonuʼnun üyesidir.
|