GİF olarak, İnternet Sitesi’nin sağlanması ve bilgi toplumu hizmetlerinin sunulması için zorunlu çerezler kullanmaktayız. GİF tarafından kullanılan çerezlerin türü ve kullanım amaçlarına ilişkin detaylı bilgiler için Çerez Aydınlatma Metni’ni inceleyebilirsiniz.
X

Düşündürenler

 

Obamaʼnın Yeni Nükleer Politikası-Doğru Yolda Atılmış Bir Adım - Michael E. OʼHanlon

Nükleer silahların azaltılmasına ilişkin START Anlaşması’nın imzalanması ve Nükleer Durum Değerlendirmesi belgesinin yayınlanması, son haftalarda Obama yönetiminin gezegenimize yönelik en önemli tehditlerden biriyle mücadelede attığı iki önemli ve olumlu adımdı.

“Önemli” demek tabii illa “tarihi” demek değil. Obama yönetiminin yaptığı işi olduğundan büyük göstermekten kaçınması gerek. Yeni nükleer politikaların ana özelliği kendi içinde belirli bir dengeyi de gözetmekte olması; yani bir yandan temkinle ve ihtiyatla ilerlenirken, öte yandan da nükleer tehlikeyi en aza indirme doğrultusunda anlamlı olduğu kadar mütevazı adımlar atılıyor. Yönetimdeki başarılarını cümle aleme ilan etmeyi seven bazı yetkililerin hoşuna gitmese de, Obama’nın bu alandaki politikaları muhafazakâr ve adım adım ilerlenen bir yaklaşıma sahip. Bu nükleer politikaların, ABD – Rusya ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve nükleer silah programlarında ısrar eden İran ve Kuzey Kore’ye uygulanan baskıların artırılması konularında yapacakları etkiler de ancak dolaylı olacaktır.

Yeni politikalar dizisi, hiç bir alanda iddialı amaçlar gütmediği için, aslında her bakımdan yere gayet sağlam basıyor. Atılan ufak bir adımdı. Ama önemli ve sevindirici olan bu ufak adımın ileriye doğru atılmış olmasıdır.

Anlaşmanın ve Durum Değerlendirmesi’nin getirdiği belli başlı yeniliklere bir göz atalım:
-Ülke başına stratejik olarak konuşlandırılmış savaş başlığı sayısının 1550 ile sınırlandırılması, her ne kadar bombardıman uçakları konusundaki boşluklar dikkate alındığında fazla bir kısıtlama getirmemiş de olsa, Bush ile Putin arasında 2002’de imzalanan anlaşmaya göre % 10 ile % 20 arası bir indirim anlamına geliyor. Her iki tarafın tahrip gücü son derece yüksek cephaneliklerini düşününce oldukça küçük bir değişiklik olarak görünen bu adım, en azından nükleer silahları azaltma sürecinin yeniden başlatılmasını sağlıyor. Ayrıca anlaşma, Nisan’da Washington’daki Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Mayıs ayında New York’taki Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı gözden geçirme toplantısı arifesinde, silah denetimi ve nükleer silahlarda artışı önleme çalışmaları açısından daha olumlu bir uluslararası atmosfer yaratıyor.7

-Obama yönetiminin bugüne kadarki füze savunmasına yönelik yaklaşımı, genel olarak oldukça mantıklı olduğu gibi, ABD’ye seçenekler de bırakıyor. Obama’nın geçen yıl Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde planlanan sistemi iptal etmesi, Rusya’nın ( her ne kadar yersiz olsa da) endişelerini azalttı. Aynı zamanda da önerilen alternatif füze savunma mimarisi de en az eski plan kadar iyi olduğu için, ABD ve müttefikleri önemli askeri seçeneklerden de yoksun kalmıyor. ABD ile Rusya’nın füze savunması konusundaki tutumları Washington ile Moskova arasında bir gerginlik olduğunu gösterse de, iki ülke şimdilik bu gerginliği görmezden gelebildiler ve böylece konunun ileride nasıl daha kapsamlı bir şekilde çözüme kavuşturulacağına ilişkin bir diyaloğa girebildiler.

-Obama yönetiminin Kapsamlı Nükleer Test Yasaklama Anlaşması konusundaki kararlılığı hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca öngörülebilir bir gelecekte yeni nükleer savaş başlıklarına büyük ihtimalle gerek kalmayacağı argümanı da teknik ve stratejik açıdan oldukça inandırıcı. Bununla beraber gelecek yıllar ve bundan sonraki başkanlar için, ABD silah gücünün güvenilirliğini sağlama açısından bazı sınırlı seçenekler de muhafaza edilmekte.

-Nükleer silahların ülkenin güvenlik politikasındaki rolünü daha da azaltma yönünde verilen çabalar ustacaydı. Bu politikada fazla ileri gidilmesi, ABD’nin nükleer silah gücünün daha geniş anlamdaki güvenlikleri için birçok bakımdan önemli olduğuna inanan müttefiklerimizi korkutabilirdi. Yani, Başkan Obama’nın bir değişikliğe gitmesi kadar, değişimi gerçekleştirirken radikal adımlar atmaması da iyi oldu. Nükleer silahların amacına ilişkin belirsizlikler içeren bir önceki ABD politikası, Obama’nın ‘zamanla nükleer silahlardan arınmış bir dünya’ hedefini gerçekleştirmeye pek yardımcı olmuyordu. Obama yönetiminin yeni çizgisi, ABD nükleer silahlarının geleceğe yönelik kullanım amaçlarını, yalnızca diğer ülkeleri nükleer silah kullanımından caydırmakla sınırlamıyor. Tümüyle “ilk kullanan olmamak” politikası niteliğini de taşımıyor. Bu yüzden de yeni yaklaşım silahlanmayı kontrol altına alma yandaşlarını pek sevindirmeyecek. Ama mesela nükleer silahların gelecekte yol açabileceği biyolojik patojenlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini bilemeyeceğimizden, nükleer caydırıcılığın nükleer olmayan füzeler için ne kadar geçerli olacağı sorusunu tümüyle göz ardı edemeyiz. Obama, günümüz koşullarında nükleer olmayan tehditlere ve nükleer silahlara sahip olmayan ülkelere karşı Amerikan nükleer caydırıcılığına ihtiyaç olmadığını söylerken doğru bir noktaya işaret ediyor. Ancak aynı zamanda Obama, geleceğe dair çok fazla varsayımda bulunmak istememekte de haklı.

İlla bir noktaya daha fazla önem verilmesini isteyecek olsaydım, bu ekstra savaş başlıkları meselesi olurdu. Rusya ve ABD, resmi silah denetimleri kapsamının dışında kalan binlerce savaş başlığına sahip olmaya devam edecekler. Belki de bu, Moskova’nın silah denetiminin bazı açılardan bizim istediğimiz kadar ileri gitmediği bir ortamda kaçınılmazdı. Oldukça süratli bir şekilde makul bir anlaşmanın yapılmış olması ve silah denetiminin eski temposuna yeniden kavuşturulması, Nisan ve Mayıs aylarındaki nükleer zirveler ile İran ve Kuzey Kore ile devam eden nükleer ihtilaflar gözönünde bulundurulduğunda gayet mantıklı bir hesabın sonucuydu. Ama ben hem stratejik savaş başlığı sayısının biraz daha azaltılabileceğini düşünüyorum, hem de en azından taktik ve ihtiyaç fazlası savaş başlığı envanterinin izlenmesini başlatacak pilot projelerin geliştirilmesini isterdim. Böyle bir adım ilerde, yalnızca ABD ve Rusya’da değil, dünyanın her yerinde savaş başlıkları ve fisil madde stoklarına daha sıkı kısıtlamalar getirilmesinin zeminini hazırlayabilirdi. Ayrıca, bütçe sınırlamaları ve konvansiyonel askeri gücümüzün ihtiyaçları göz önüne alındığında, ABD’nin gelecekteki stratejik güç seviyesinin şu an planlandığından daha ekonomik seviyelerde tutulabileceğine inanıyorum. Daha fazla sayıda Trident denizaltısı konvansiyonel amaçlara adanabilir; daha az sayıda Minuteman ICBM füzesi göreve hazır halde bulunabilir (geri kalan füzelere daha fazla sayıda savaş başlığı konuşlandırılabilir ya da bombardıman uçağı filolarına bir miktar daha nükleer caydırıcı güç kaydırılabilir). ABD, kalıcılığı son derece yüksek bir nükleer güce sahip. Üstelik ABD ile Rusya arasında nükleer bir savaş artık yakın bir ihtimal olmaktan çıkmış durumda. Dolayısıyla, stratejik nükleer füze fırlatıcı sayısını daha da azaltabilecek durumdayız.

Buna rağmen genele bakıldığında bu alandaki politikalar oldukça olumlu bir yolda. Ve Obama iç politikayı nükleer alanda fazlaca zorlamayarak büyük bir olasılıkla doğru bir adım attı. Daha fazla indirim ve daha cesur adımlar, Başkan’ın nükleer politikalarına karşı ülke içinde daha güçlü muhalefete yol açabilirdi. Örnek vermek gerekirse, Obama’nın hâlâ Senato’nun START Devam Anlaşması’nı onaylamasına ihtiyacı var ve bunun için de ABD’nin nükleer gücünü ve görevlerini azaltmakta ne kadar ihtiyatlı davranmış olduğunu gerek Demokratlar’a, gerekse Cumhuriyetçiler’e hatırlatması gerekecek. Obama’nın yeni geliştirdiği nükleer politikası devraldığı politikalardan anlamlı bir farklılık gösteriyor olsa da, aslında ABD’nin nükleer politikalarında 20 yıldır süregelen bir trendin mantıklı bir sonucunu ve dünyanın nükleer silahlardan arındırılmasına doğru atılmış küçük ama umut veren pragmatik bir adımı temsil ediyor. Sonuç olarak nükleer alanda Obama yönetimi başarılı bir iş çıkardı diyebiliriz.





  

Bu içeriğin telif hakkı Brookings Institutionʼa aittir. Brookings Institution, Global İlişkiler Forumuʼna (GIF) bu içeriği tercüme etme ve GIF internet sitesinde yayınlama hakkını vermiştir. Brookings Institution ve GIF bağlı kurumlar değildir. Brookings Institution GIF sitesinde yayınlanan içerikten sorumlu değildir, ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz. Aynı şekilde, GIF Brookings Institutionʼın sitesindeki içerikten sorumlu değildir, Brookings sitesinde ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz.
X