GİF olarak, İnternet Sitesi’nin sağlanması ve bilgi toplumu hizmetlerinin sunulması için zorunlu çerezler kullanmaktayız. GİF tarafından kullanılan çerezlerin türü ve kullanım amaçlarına ilişkin detaylı bilgiler için Çerez Aydınlatma Metni’ni inceleyebilirsiniz.
X

Düşündürenler

 

Ormanın İçinde Bir Işık: Brezilyaʼnın Amazonʼu Kurtarma Mücadelesi ve İklim Değişimi DiplomasisiJeff Tollefson

 

Bütün Dünyada, karmaşık sosyal ve piyasa güçleri geniş yağmur ormanı alanlarının meralara, çiftliklere ve tarlalara dönüşümüne neden oluyor. Yağmur ormanları Endonezya ve Madagaskarʼda kaybolurken, Afrikaʼnın Kongo havzasında da artan bir biçimde tehdit altındadır. Ancak, en ciddi orman tahribi Brezilyaʼda meydana geldi. 1988ʼden bu yana Brezilyalılar 153.000 mil kareden fazla alana yayılına Amazon yağmur ormanını- Almanyaʼdan daha büyük bir bölge - tahrip ettiler. Bu şekilde sağlanan ekilebilir alan artışıyla, Brezilya soya fasulyesi ve sığır eti gibi ürünlere yönelik artan talebin karşılanmasına yardımcı oldu.

 

Ancak bunun çevresel bedeli oldukça ağır oldu. Amazon havzası sayısız bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapmanın ve dünyanın temiz suyunun yaklaşık %20ʼsini boşaltmanın yanı sıra, yeryüzü ikliminin düzenlenmesinde ve aksi takdirde küresel ısınmaya neden olacak büyük miktardaki karbondioksitin depolanmasında önemli rol oynar. Amazon yağmur ormanlarının kesilmesi ve yakılması bitkilerde ve toprakta bulunan karbonun salınmasına neden olur. Dolayısıyla iklim açısından bakıldığında, yağmur ormanlarının yok edilmesi petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılmasından farksızdır. Son dönemdeki hesaplamalara göre, ağaçların tahrip edilmesi ve bununla bağlantılı faaliyetler küresel karbondioksit salınımlarının %10-15ʼini oluşturmaktadır.

 

Ancak son yıllarda Amazonʼdan iyi haberler de gelmeye başladı. Brezilya orman tahribini 2004 yılından bu yana %83 oranında azaltarak yağmur ormanlarının yok edilmesini çarpıcı bir biçimde yavaşlattı. Brezilya bunu her şeyden önce arazi-kullanma regülasyonlarını dayatarak, yeni sit alanları yaratarak ve Amazonʼda hukukun üstünlüğünü sağlamaya çalışarak gerçekleştirdi. Aynı zamanda Brezilya, tartışmalara yol açmış uluslar arası iklim değişikliği engelleme stratejisi olan Orman Kaybı ve Bozulması Kaynaklı Salınımların Azaltılması (REDD) uygulamasında emsal ülke oldu, REDD, ormanlarda depolanan karbon için maddi bir değer belirler. Böyle bir sistem içerisinde gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere ormanlarını korumaları için ödeme yapabilirler ve böylece gelişmiş ülkelerdeki emisyonun telafisi sağlanabilir. Brezilyaʼnın REDDʼle olan ön deneyimi göstermektedir ki, orman sakinleri için (insanlar ve bunun dışındakiler) çeşitli faydalar sunan bu model, aynı zamanda hızlı ve ucuz bir yöntem olabilir. Öyle ki Brezilya son yıllarda emisyonların azalması için dünyadaki diğer ülkelerden daha çok çalışmasına rağmen bunu pahalıya mal etmeden gerçekleştirmiştir..

               

REDD modeli halen devam etmekte olan bir modeldir. REDD modelinin unsurlarının uygulandığı Brezilya ve diğer ülkelerde, kaynaklar henüz amaçlanan faydalanıcılara ulaşmamıştır ve kurumsal reformların gelişmesi zaman almaktadır. Bu durum Brezilyaʼnın Amazonlarında yeni uygulama önlemlerine karşı hükümetin hala kontrol altına almaya çalıştığı kırsal kesimden ters tepki oluşmasına neden olmuştur. Ama eğer Brezilya başlangıçtaki kazanımlarını güçlendirebilir, daha kapsamlı bir kalkınma vizyonu çevresinde uzlaşmayı sağlayabilir ve yağmur ormanı bölgeleri ekonomilerinin düzeltilmesi için bir program takip edebilirse, yeni bir çevresel yönetişim modelinin oluşmasına da zemin hazırlayabilir. Belki de ilk defa, insanların geniş çaplı orman tahribatı yaptığı bir dönemin sonuna gelindiğini hayal etmek mümkündür.

 

LULA SERTLEŞİYOR

 

Brezilyaʼdaki orman tahribi krizi ülkenin askeri yöneticilerinin ülkedeki fakirlik problemini çözmeye çalıştıkları 1960ʼlı yıllarda şiddetlendi. Bu kriz, fakir Brezilyalıları boş arazi ve cömert hükümet destek politikaları vaatleriyle Amazon havzasının içlerine yerleşmeye teşvik etti. Bunun üzerine, on binlerce Brezilyalı, Amazon havzasındaki yeşil, verimli alanlar için kuzeydoğudaki kuru çalılık alanlarını ve diğer fakir alanları terk etti. Bu toplu iç göç 1970ʼli yıllar boyunca ve sonrasında artış gösterdi. 

 

Ancak hükümet Amazon havzasında böyle bir nüfus patlamasının etkilerini gereğince planlamamıştı. Sonuç, ormanlık araziyi yakarak tarla açmaktan kaynaklanan kısa dönemli vurgunculuğun sürdürülebilir kalkınmanın gelişmesini önlediği bir arazi kapma yarışı oldu. Bu kaotik gelişmeye cevap olarak çevresel ve sosyal hareketler oluştu. Ancak 1980ʼlerden itibaren bilim adamları uydudan alınan görüntüler aracılığıyla Amazonʼdaki orman tahribini sistemli olarak izlemeye başladılar. Böylece, Amazonʼda çevresel yıkımın yaşandığı belirgin hale geldi. 1985 yılında askeri yönetimin sona ermesi ve Brezilyaʼda demokrasiye geçilmesi yıkımı yavaşlatmadı. Aslında, yol inşa projeleri ve tarım için hükümet destekleri ağaçların tahribine neden olan ve yerli halkı tehdit eden bir emlak canlanmasına yol açarak, ekolojik tahribatı daha da kötüleştirdi. Bu arada, Amazon havzasının toplam nüfusu 1960 yılında 6 milyondan, 2010 yılında yaklaşık 20 milyonu Brezilyaʼda olmak üzere 25 milyona yükseldi ve Amazon bölgesindeki tarımsal üretim küresel meta piyasasının genişlemesiyle arttı.

 

2003 yılında seçilen ve Lula olarak bilinen Brezilya başkanı LuizInacio Lula da Silvaʼnın Marina Silvaʼyı Çevre Bakanı olarak seçmesinin ardından bu alandaki değişim başladı. Aynı zamanda sosyal ve çevreci bir aktivist olan ve uzak Amazon yerleşimi Acreʼlı olan Silva, 1988 yılında bir çiftlik sahibi tarafından öldürülerek Amazonların korunması konusunda küresel duyarlılığın oluşmasına neden olan sendika lideri ve çevreci Chico Mendes ile birlikte çalışmıştı. Lulaʼnın desteğiyle, Silva daha önce hiçbir Brezilya hükümetinin denemediği bir uygulamayı başlattı: Ne kadar arazinin ağaçsızlandırılabileceği yönünde katı sınırlar koyan ve ormanlar için çok ciddi bir koruma sağlayan Brezilyaʼnın 1965 Orman Yasası’nın uygulanmasını zorunlu hale getirdi. Böyle bir uygulama iç siyasette önemli bir dönüşüm sağladı ve uluslararası düzeyde de benzer bir çarpıcı etkiye neden oldu: Endüstrileşmiş dünyanın daha agresif faaliyetleri ve finansal yardımı olmadan, çoğu gelişmekte olan ülkenin küresel ısınmayla mücadele konusunda önemli adımlar atmaya direndikleri bir dönemde, Brezilya bu alanda harekete geçti.

 

2004 yılında Massachusetts büyüklüğünde bir yağmur ormanı alanının, bir yıl içinde bozulmasıyla orman tahribinin en yüksek seviyeye ulaşmasının ardından, bu oran düşmeye başladı. 2007 yıllarının sonlarında Brezilyaʼnın Ulusal Uzay araştırmaları Merkeziʼndeki bilim adamları ağaç tahribinin tekrar arttığını tespit ettiler. Bu artış Amazonʼdaki toprak sahiplerinin daha fazla ormanı otlak ve ekinler için yasal olmayan yollardan tahrip etmesini tetikleyen küresel besin fiyatlarındaki ani artışla aynı dönemde gerçekleşti. Bu gelişme, orman tahribinde daha önceki dönemde yaşanan düşüşün hükümet müdahalesi kadar piyasa güçlerinden de kaynaklanabileceğini gösterirken, Lula uygulamayı daha da etkinleştirdi. Hükümet, 2008 yılının başlarında yüzlerce Brezilyalı askeri kaçak ağaç kesmeye son vermek için görevlendirip, kanunlara uymayanları para cezasına çarptırdı ve bazı durumlarda da kanunu ihlal edenleri tutukladı. Bir sonraki yıl, Brezilya ağaç tahribi oranının tarihi olarak en düşük düzeylere ulaştığını açıkladı. Lula da 2020ʼye kadar ülkenin ağaç tahribat oranının uzun dönemli hedef olan %20’ye düşürüleceğine dair söz verdi. Bu oran, aynı zamanda 1996ʼdan 2005ʼe kadar olan dönemin de ortalamasıydı. Bu hedefe ulaşmak için Lula’nın uygulayacağı plan da, bilim adamlarının tropik ağaç tahribatının iklim değişikliği üzerindeki etkilerinin sayısallaştırılması konusunda ilerleme kaydetmesiyle, yıllar önce uluslararası gündemde tartışılan REDD modelinin bir versiyonuna dayanmaktaydı.

 

Yeşil Işıklı REDD

 

Siyasetçiler ve yorumcular genellikle küresel ısınmayı uzun dönemli bir tehdit olarak tanımlıyorlar. Öte yandan bilim adamları görünmez limitlerin aşılmasından ve dolayısıyla çevre ve biyolojik sistemlerin çalışma biçimlerinde hızlı ve geri dönüşümü olmayan yakın dönemli değişimlerin meydana gelmesinden endişe ediyorlar. Son 10 yılda, bazı bilim adamları kapsamlı iklim modellemesinin sonuçlarına dayanarak, Amazonların böyle bir uç noktanın en belirgin örneği olabileceği konusunda endişelenmeye başladılar.

 

Yağmur ormanlarını sadece bir ağaç topluluğu gibi değil de, bir hidrolojik sistem olarak, yani suyun taşınması ve geri dönüşümü için ağaçların suyu yerden çektiği daha sonra onu terleme yoluyla havaya vererek bir pompa gibi hareket ettiği, büyük bir sistem olarak düşünmeliyiz. Bu süreç her gün Amazonʼda güneşin doğmasıyla; ormanın ısınmasıyla, buharlaşmanın artmasıyla, ve ağaçların serin kalabilmek için terlemesi ve aynı zamanda da köklerinden aldıkları suyun miktarını artırmalarıyla, hızlanır. Devamlı olarak atmosferi su buharıyla yenileyerek, Amazon büyük ölçekte kendi havasının yaratılmasına yardımcı olur.

 

İnsanlar yağmur ormanlarını kestiklerinde bu sürece müdahale ederler. Hatta artan müdahaleler yüzünden bir noktadan sonra sistem kapanmaya başlayacaktır. Araştırmalara göre Amazon aynı zamanda küresel ısınmadan dolayı artan sıcaklıklara ve değişen yağmur modeline karşı hassas olabilir. Kabus senaryosu, yağmurların azaldığı ve açık savanların gittikçe küçülen bir yağmur ormanı içerisinde yayıldıkları Amazonʼun uçtan itibaren kuruduğu bir senaryodur. Bu durumun sonucu olan taze su kaybı, Amazonʼdaki topluluklar, tarım ve hidrogüç sistemleri için yıkıcı olabilir. Kuruma, biyolojik çeşitlilik ve küresel karbondioksit döngüsü için köklü etkilere neden olabilir. Amazon ortalama 10 yıllık bir küresel emilime denk gelen yaklaşık 100 milyar metrik ton karbon depolar. Karbon zengini yağmur ormanlarının açık savanlara dönüşmesi, atmosfere büyük oranlarda karbondioksit salınmasına neden olacak ve bu da insanoğlu için küresel ısınmayla mücadeleyi daha da zorlaştıracaktır.

 

Bugün, Amazonʼun ortalama %20ʼsi ormanlardan arındırılmıştır ve yağış miktarıyla nehir deşarj modelinin ağaç tahribinin en yoğun olarak yaşandığı havzanın güneybatı kesiminde değiştiğine dair göstergeler bulunmaktadır. Bazı bilim adamları değişen iklimin şimdiden bir etki bırakabileceğinden korkmaktadırlar. Geçtiğimiz yedi yıllık süreçte, Amazon iki şiddetli kuraklıktan muzdarip oldu; normalde benzeri kuraklıkların belki yüzyılda bir kere meydana gelmesi beklenirdi. 2010 yılında Dünya Bankası desteğiyle gerçekleştirilen ve günümüze kadar yapılan en kapsamlı modellemelerden biri olan bu çalışmaya göre, mevcut ağaç tahribat miktarları artan orman yangınları ve küresel ısınmanın etkileriyle birleştiğinde, Amazonʼu tamamen kuruma tehlikesine karşı hassaslaştırıyor.

 

Böyle öngörüler iklim siyasetiyle ilgilenen çevrelerde aciliyet hissini güçlendirirken, REDD modeline odaklanılmasını kolaylaştırmıştır. Kavram 15 yıldan daha uzun bir süredir bilinmesine rağmen, ilk defa 2005 yılında Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankasıyla sürdürülebilirlik alanlarında işbirliği yapan ve gelişmekte olan 41 ülkeden oluşan Yağmur Ormanları Ülkeleri Birliği tarafından uluslararası gündemde tartışılmaya başlanmıştır. Modelin temeli belli bir miktar orman kesildiğinde atmosfere ne kadar karbon yayıldığını hesaplamanın mümkün olduğu anlayışına dayanmaktadır. Bunun imkansız olacağına yönelik kaygılar, iklim diplomatları 1997 yılında Kyoto Protokolünü imzalarken, ağaç tahribinin gündemden çıkarılmasına neden oldu. Bilim adamları ormanlarda ne kadar karbon depolandığının hesaplanmasına yönelik sürekli yeni metotlar geliştiriyorlar. Ancak pek çok uzman karbondioksitin tatmin edici doğruluk payı ile takip edilebileceği ve bu yolla her ülke için baz alınacak sayıların hesaplanabileceği konusunda hem fikir.

 

REDD modelinin önerilen farklı versiyonlarında, atmosfere olan etkilerini dengelemeye çalışan zengin ülkeler ve işletmeler, kendi emilimlerini taban değerlerin aşağısına çekebilmek için tropik ülkelere ödeme yapıyorlar. REDDʼin 2007 yılında Endonezya, Baliʼde gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişimi Konferansıʼnda iklimle ilgili müzakerelere yönelik gündemin bir parçası olarak resmen kabul edilmesinden bu yana, böyle bir ödemeler sisteminin en iyi hangi yolla tasarlanacağına yönelik bir uzlaşma yoktur. Bu süreçte pek çok ülke ve sivil toplum kuruluşu bir dizi öneri getirmişlerdir. Bu önerilerin büyük bir kısmı Avrupa Karbon-Ticaret Sistemi gibi küresel bir piyasanın oluşturulmasını gündeme getirmekte ve bunun endüstriyel kirleticilerinin yağmur ormanlarının korunmasından kaynaklanan karbon karşılığını satın almalarına imkan tanıyacağını savunmaktadırlar. Bazı çevreciler ve sosyal aktivistler bu çeşit kredilerin geçerliliği ve ömrüne ilaveten, bankaların ve tüccarların böyle bir koruma işine girmeleri konusundaki endişelerini dile getirmektedirler. Bir korku da, karbon dengeleme projelerinin gelişmesinde uzmanlaşan yeni bir girişimci sınıf olan “karbon kovboylarının” ormanlara hızla akın etmesi, yerli ve fakir insanların haklarını çiğneyerek arazilerini kontrol altına alıp, kar ettikten sonra çekip gitmeleridir. Bu, yerinde bir kaygıdır zira, her zaman aktörlerin kötü olması tehlikesi vardır. Ancak sivil toplum kuruluşları ile Brezilya’nınki de dahil olmak üzere hükümetler, problemin farkındalar ve emniyet tedbirlerinin geliştirilmesi üzerine çalışmaktalar.

 

Brezilyalı yetkililer aynı zamanda, dengeleme haklarının sınırsız bir şekilde satın alınması imkanının zengin ülkelerin, kendi emilimlerinin azaltılmasına yönelik yapmaları gereken işlemleri ertelemelerine imkan sağlayacağına dair endişelerini dile getirmişlerdir. Brezilyaʼnın iklim delegeleri ve diğerleri tarafından desteklenen bir alternatif de, paranın gelişen ülkelerin hükümetlerinden gelişmekte olan ülkelerin hükümetlerine aktarılacağı devlet temelli bir fonlama sistemidir. Böyle bir sistem emilimlerin azaltılmasını garanti edecektir.

 

 

NORVEÇ ORMANLARI

 

Lula 2008 yılında belki de küresel REDD sisteminin en iyi nasıl dizayn edilmesi gerektiğine yönelik bitmek bilmeyen tartışmayı kontrol altına alabilmek için, Amazon Fonuʼnun kurulduğunu açıkladı. Bu fon, zengin ülkeleri yağmur ormanları koruma önlemlerine doğrudan ödenek sağlanması için Fonʼa yaklaşık 21 milyar dolar katkıda bulunmaya çağırıyordu. Öneri Yağmur Ormanları Ülkeleri Birliği tarafından desteklenen piyasa merkezli bir bakış açısına ters düşüyordu. Daha geleneksel bir hükümet bağışı sistemine dayanan Amazon Fonu, Brezilyaʼnın parayı kontrol etmesine ve ormanlarını uygun gördüğü biçimde yönetmesine imkan sağlıyordu. Fonʼun destekçilerine göre, emilimlerde görülen azalma bir çeşit dengeyi temsil edecekti.

               

Sadece tek bir ülke Lulaʼnın meydan okumasına destek vermeye karar verdi: Bu ülke 1 milyar dolar destek taahhüdünde bulunan Norveçʼti. Norveç’in vaadi herhangi bir yasal karbon piyasasının oluşturulmasından ve Kopenhagʼda 2009 yılında düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesiʼnde imzalanması beklenen uluslararası bir anlaşmadan önce gelmişti. Norveç’in ölçülebilir bir ilerleme kaydedilmesi koşuluna dayandırdığı bağışı, Brezilya’nın yaklaşımına duyulan karşılıklı bir güvenin göstergesiydi. Fonlamanın başladığı 2010 yılından bu yana, Fonu yöneten Brezilya Kalkınma Bankası yaklaşık 152 milyar dolar tutarında 30 projeyi yürüttü. Bu projeler, arazi sahiplerine ormanları korumaları karşılığında verilen doğrudan ödemeler ve arazi sahipliği konusunda ortaya çıkabilecek tartışmaların önlenmesi, çiftçilerin ve çiftlik işçilerinin sürdürebilirlik konusunda eğitilmesi ve orman yangınlarıyla mücadele edilmesine yönelik girişimleri içermekteydi.

               

Çevrecilerin ve bilim adamlarının programdaki bazı ertelemeleri eleştirmelerine rağmen, Brezilyaʼdaki orman tahribat oranı düşmeye devam etti. 2009ʼdan 2012ʼye kadar her yıl orman tahribatında yeni bir rekor düşüş kaydedildi. 2012 yılında sadece 1798 metrekarelik bir orman alanı tahrip edildi. Bu oran, uzun dönemli limitten %76 oranında daha düşüktü ve bu değer gerçekleştirilmesi için daha 8 yılı bulunan Kopenhag taahhüdünün sadece %4 oranında gerisindeydi. Brezilyalı bilim adamları tarafından sunulan yakın zamanlı hesaplamalar, Brezilya Amazonlarında orman tahribatı sonrasında ortaya çıkan kümülatif karbondioksit dağılımının 2004 yılında 1.1 milyar metrik ton üzerindeki değerinden, 2011 yılında 298 milyon metrik tona düştüğünü gösteriyordu. Bu oran, Fransa ve Birleşik Krallıkʼın, ikisinin birden karbondioksit emilimlerinin ortadan kaldırılmasının yarattığı etkiye eşdeğer bir orandı.

               

REDD hala pek çok arazi sahibi ve topluluk için uzak bir vaat olarak kalmaya devam ediyor. Brezilyaʼda orman tahribatında yaşanan hızlı düşüş bireysel bir projenin sonucu olmaktan çok, daha geniş bir hükümet politikasının sonucudur. Ama hala Amazon Fonu, REDD modelinin sunmuş olduğu vaadi ve uygulanabilirliğini gösteriyor. Emilimlerin önlenmesi için gerekli maliyet hala net olmamasına rağmen, Brezilya bağışçılara karbon dengelemelerinde her metrik ton karbon dioksit için 5 dolarlık bir indirim sunuyor ve böylece bilinçli bir biçimde kendi ormanlarının ne kadar biokütle taşıdığına yönelik tartışmaları önemsizleştirerek fiyatlarla ilgili tartışmaları engellemeyi amaçlıyor. Tabi ki, REDD modelinin uygulanması başka yerlerde daha pahalıya mal olabilir. Ancak fiyat yine de, örneğin karbondioksitin kömür santralinden tutularak, yeraltına pompalanması gibi her metrik tonda 100 doların üstünde tutabilecek bir bedele mal olan bir yöntem gibi, diğer çoğu yöntemden ciddi oranda daha ucuzdur.

 

ROUSSEFF VE KIRSALCILAR

 

Lulaʼnın yerini 2011 yılında yardımcısı ve eski kurmay başkanı Dilma Rousseff aldı. Çevrecilerin, onun Amazon ve ötesindeki genel kalkınma gündemini eleştirmelerine rağmen, Rousseff, Lulaʼnın orman tahribatına yönelik politikalarını benimsedi ve destekledi. Ve bütün bunları, şu anda Brasiliaʼda çok geniş etkisi bulunan toprak sahiplerinden ve büyük tarımsal çıkarlardan oluşan kırsalcı olarak adlandırılan koalisyondan gelen yoğun baskıya rağmen gerçekleştirdi.

 

2012 yılının baharında Brezilya Kongresi nehir bölgelerinde ve bentlerdeki temel korumaların oranını azaltarak ve kuralı ihlal eden firmalara ve arazi sahiplerine karşılıksız af sağlayarak ülkenin yere göğe sığdırılamayan Orman Yasası’nın içini boşalttı. Rousseff karşı mücadelesini sürdürdü ve uzayan bir kavga devam etti. Elde edilen sonuç genellikle tarımsal çıkarların daha çok yararına olan, ancak gene de ormanların korunması ve özel mülkiyetin kurtarılması için minimum sorumluluk barındıran bir kanun oldu.

 

Yeni kanundan daha rahatsız edici olan, belki de bu kanunun geçişini izleyen süreçteki politik kutuplaşmaydı. Brasilia şu anda keskin çevreci ve tarımsal gruplaşmalarla bölünmüş görünüyor. Brezilyaʼnın yağmur ormanlarını koruma çabalarına karşı şiddetli muhalefet mutlaka devam edecek ve çoğu gözlemci REDDʼdeki yavaş ilerlemesine karşı sabırsız olan arazi sahiplerinin, en nihayetinde yenilenen Orman Yasası’nın sınırlarını test etmeye başlayacağından korkuyor. Sözleşmişçesine, geçtiğimiz Eylül ayında Brezilyalı bilim adamları Ağustos ayı tahribat rakamlarının 2011 Ağustosuna göre %220 daha yüksek olduğunu açıkladılar. Ancak bu son artışın ne anlama geldiğini söylemek için henüz çok erken. Sonuçta, ani yükselişler sonrasında hükümet her defasında inisiyatif almış ve her seferinde hasar kontrol altına alınmıştı.

 

Altını çizmek gerekir ki Brezilyaʼdaki genel ağaç tahribatının azalmasının yanı sıra, ağaçların tahrip edildiği ortalama alan da zamanla azaldı. Büyük çaplı orman tahribatından sorumlu güçlü arazi sahipleri ve şirketler görünüşe göre artık cezasız yağmur ormanlarını kesemeyeceklerine karar verdiler. Netice olarak, ilk kez 2011 yılında Brezilya Amazonlarında ağaç tahribinin yapıldığı arazi alanı, havzanın %40ʼını oluşturan çevre Amazon ülkelerindeki ağaç tahribinin yapıldığı toplam arazi miktarının altına düştü. Bu ülkelerdeki eğilim, çok da iç açıcı değil: Dünya Vahşi Tabiat Fonu tarafından yayımlanan bir analize göre Brezilyaʼya ait olmayan Amazonʼdaki ağaç tahribat oranı 1990ʼlarda yıllık ortalama 1938 mil kareden geçtiğimiz yıl 2782 mil kareye yükseldi.

 

 

AĞAÇLAR İÇİN ORMANI GÖZDEN KAÇIRMAK?

 

Geçtiğimiz kasım ayında Katar Dohaʼda, yapılan en son Birleşmiş Milletler İklim Zirvesiʼnde REDDʼle ilgili çok az bir ilerleme kaydedildi. Görüşmeciler hükümetlerden hükümetlere aktarılan finansal transferlerden, özelleştirilmiş bir karbon piyasasına kadar pek çok farklı modelle ilgili kapıları açık bıraktılar, ancak ayrıntılar konusunda uzlaşmaya varamadılar. İklim değişikliği alanında, gelecekte yapılacak hipotetik bir anlaşmada hangi özel modellerin kodlanacağından bağımsız olarak, ülkeler para akışını sağlamaya yoğunlaşmalılar: Bazı çalışmalar ağaç tahribini yarıya indirmenin 2020 yılına kadar yıllık ortalama 20-25 milyar dolara mal olacağını gösteriyor. Şimdiye kadar, hükümetler çeşitli ikili ve çok taraflı anlaşmalarla ormanların korunması için birçok milyar doları taahhüt ettiler. Birleşmiş Milletler aracılığıyla, endüstrileşmiş ülkeler, 2020 yılına kadar bir kısmı ormanların korunmasını fonlamak amacıyla kullanılabilecek yıllık 100 milyar dolara kadar katkıda bulunmaya söz vererek, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele etme konusunda etkileyici taahhütlerde bulundular.

 

Ancak özellikle de küresel ekonominin mevcut zayıflığı göz önünde bulundurulduğunda, bu para taahhüdünün hayata geçirilip geçirilemeyeceği çok da açık değil. Ayrıca hükümet bağışının da bir sınırı var. Yağmur ormanlarının korunmasını destekleyenler, yıllık gelir akışının politik ve ekonomik baskıya karşı daha az hassas olan kısmından para aktarmaları konusunda hükümetleri ikna etmeye çalışıyorlar. Ancak bu da çetin bir mücadeledir. Doğrusu, ormanların korunmasını savunanlar tek başlarına hükümetlere güvenemezler, kesinlikle özel sektör yatırımını da çekmek zorundalar.

 

Bu arada, orman tahribine karşı mücadele uluslararası ortaklık ve inisiyatifleri de içeren parçalı bir birleşime dayanacak. Belki de en önemlisi, Norveç’in Brezilyaʼyla geliştirdiği modeli şu anda tropik orman tahribatından dolayı en fazla karbondioksit yayan ülke olan Endonezyaʼya transfer etmiş olmasıdır. Brezilyaʼda olduğu gibi, REDDʼin sunduğu vaat Endonezyalı yetkililerin cesur siyasi taahhütlerde bulunmaları konusunda onları teşvik etti. Endonezyalı yetkililer büyük bir kısmı ağaç tahribatından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını uluslararası yardımlar gerçekleştiği taktirde 2020 yılına kadar %41 oranlarında azaltmaya razı oldular. Ancak Endonezya ne Brezilyaʼnın gözetleme teknolojisine, ne de kurumsal donanımına sahip. Dolayısıyla, Norveçʼin 1 milyar dolarlık taahhüdü ülkenin kendi bilimsel ve kurumsal kapasitesinin geliştirilmesini amaçlıyor. Bu alanda ilerleme yavaş gerçekleşiyor, ancak REDD gibi sonuç odaklı bir yaklaşımın avantajı, bu girişimlerin ancak pozitif sonuçlar doğurduklarında maliyetlerinin olması.

 

Brezilyaʼnın deneyimi diğer tropik ülkeleri için de çeşitli dersler sunuyor. Bu derslerden ilki, bilim ve teknolojinin herhangi bir çözüme temel oluşturması gerektiğidir. Brezilyaʼnın gelişimi, ülkenin yağmur ormanlarının izlenmesi için bilim ve kurumsal altyapı alanında gerçekleştirilen önemli yatırımlarla sağlandı. Bu deneyimi takip etmek isteyen ülkeler yalnızca ormanları izlemek için değil ama aynı zamanda bu ormanların ne kadar karbon depoladığını hesaplamak için de kendilerine yardımcı olacak araçlara yatırım yapmalılar. Carnegie Institution for Science Kurumuʼndaki bilim adamlarıyla çalışan Kolombiya ve Peru hükümetleri ağaç tahribatını hazır uydu verilerinden izlemeyi sağlayacak gelişmiş sistemleri konuşlandırıyorlar. Geniş alanları haritalayabilen 3 boyutlu lazer-bazlı hava teknolojisiyle birleştiğinde, bu sistemler bütün arazide depolanmış karbonu hesaplayıp, izleyebilecekler. Böyle bir başarı, bu ülkelerin Brezilyaʼya yetişmelerine imkan sağlayabilir.

 

Brezilyaʼnın Amazon Fonu, aynı zamanda ormanlarda depolanan karbonun ölçülmesine dair süregelen belirsizliğe rağmen ilerlemenin mümkün olduğunu da göstermektedir. REDD modelinin bazı eleştirmenleri bu modelin dikkatleri mevcut orman kanunlarının uygulanmasından kaydırarak, muhafaza maliyetlerini arttırıp varlıklı suçluları ödüllendirebileceğinden endişe ediyorlardı. Ancak Brezilyaʼnın deneyimi bu iki yaklaşımın bir arada yürütülebileceğini gösteriyor. Aslında, Brezilyaʼnın günümüze kadar kaydettiği başarı mevcut kuralların basitçe uygulanmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda hükümet, neredeyse alanlarının yarısında gelişimi yasaklayarak yasal arazi rezervleri yarattı. Bu uygulamaya geçilmesinde çevreci gruplar da kamuoyunu harekete geçirerek ve tarım uygulamalarının geliştirilmesi için sanayi gruplarıyla ortak hareket ederek önemli rol oynadılar. Ancak, hala uygulama sadece geri kalan ağaç tahribatının önemli bir kısmından sorumlu olan küçük toprak sahiplerini ve geçimlik çiftçileri kapsıyor. Brezilya Amazon Fonuʼnun ve diğer hükümet girişimlerinin odağını, bu çeşit küçük çaplı çiftçiler ve çiftlik işçileri için daha sürdürülebilir tarım formlarını yaratabilecek projelere dönüştürmeli.

 

Hükümet aynı zamanda ileriye bakmalı. Amazonʼdaki şehirler büyüyorlar ve  daha geniş nüfuslar doğal kaynaklar ve besin açısından ek talepler doğuracaklar. Brezilya hükümeti üretimi artırmak için daha fazla araziyi yok etmeye gerek kalmadan, zaten yeteri kadar alanın mevcut olduğundan yola çıkarak, havza çevresindeki tarımsal üretimi artırmaya çalıştı. Ancak, Brezilya aynı zamanda Amazonʼun daha fazla yağmur üretme imkanını ve atmosferden karbondioksit emme imkanını güçlendirecek daha çok ormanın canlanmasını teşvik etmeli. Küresel düzeyde, Amerika Birleşik Devletleri gibi yerlerde daha önceden kesilen ormanların yeniden büyümesi sayesinde ormanlar şu anda dünyanın ortalama karbon salınımının dörtte birini emebiliyorlar ve aslında bundan daha da geniş bir tampon sağlayabilirler. Amazonʼda kesilen arazilerin ortalama %20ʼsi ikincil orman alanları olarak yeniden büyüyor. Bilim adamlarının hesaplamalarına göre, eğer hükümet bu oranı %40ʼa çıkartabilirse, Brezilya Amazonu 2015 yılına kadar karbondioksit salınımlarının net kaynağı olma durumundan, bir “karbon yutağı”na dönüşecek. Bir başka deyişle saldığından daha fazla karbondioksit emmeye başlayacak.

 

Orman tahribatı Amazon bölgesinin mücadele ettiği sorunlardan yalnızca bir tanesini oluşturuyor ve bu alanda yaşanan gelişmeler fakirlik, şiddet ve rüşvet gibi diğer problemlerin üstünü örtmemeli. Ancak iklim değişikliğine yönelik gelişmelere dair beklentilerin azaldığı bir dönemde, Brezilya dünyaya bir umut ışığı verdi. Pek çok alanda, zorlu iş daha yeni başlıyor, ancak şu ana kadar elde edilen sonuçlar bu deneye devam edilmesi gerekliliğine işaret ediyor.


The Council on Foreign Relations Bu içeriğin telif hakkı Foreign Affairs’e aittir. Foreign Affairs, Global İlişkiler Forumuʼna (GIF) bu içeriği tercüme etme ve GIF internet sitesinde yayınlama hakkını vermiştir. Foreign Affairs ve GIF bağlı kurumlar değildir. Foreign Affairs, GIF sitesinde yayınlanan içerikten sorumlu değildir, ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz. Aynı şekilde, GIF Foreign Affairs sitesindeki içerikten sorumlu değildir.
X